eleştiri etiketi ile yaftalanmış yazılar

Elinin tersi ile itmek

Dikkat ederseniz, görsel şiirin mevsimi geçti, bir çoğu için. Geç kalmış birkaç hevesli de, edebiyat tarihinin muhtemelen pek sallamayacağı birkaç cümlesini de söyledikten sonra, bu siteden başka bu konuda fikir beyan eden kalmayacaktır. Ben, umutsuz olmasam da, son 1 yıldaki gelişmeleri, şöyle anahatları ile irdelemek istiyorum, izninizle.

Şiir Şöyle Öldü

Birkaç zamandır, eleştirmenlerin ya da eleştiri/tanıtım yazıları yazanların, mesailerini harcadıkları kitaplar hakkında yazıyorum. Yazıyorum çünkü, bu kitapların neden öne doğru çıkarıldığını merak ediyorum. Yazılanlara göz attıkça ve ciddiye alınması gereken tek sorunun, şiir kamusu üstü bir soru olduğunu düşünüyorum. O soru, aslında şair de bir insan olduğu için, doğrudan insanımızla ilgili. Sosyolojik ve bir o kadar da psikolojik bir soru çıkıyor ortaya.

2005'ten sevgilerle

Görsel Kültür de ne ola?

"Sanat, Tasarım ve Görsel Kültür" kitabının en azından birinci bölümünü okurken aklıma gelen soruları bir kenara not ettim. Bazı sorular, çoğu kez sorulan sorulardan doğdu, bazı sorular da Malcolm Barnard'ın "görsel kültür nedir?" sorusunu yanıtlamak için geçtiği evrelerden apartıldı. Bizim için görsel olan, görsel kültür, görünen olan, görünür kılınan, görünebilir hale getirilebilen ile bunların tam tersi olan nedir? Nerede başlar, nasıl gelişmiştir? Biz gerçekten neye bakar ve neyi görürüz?

BEN BEN DERİM VE SEVERİM BEN BEN DEMEYİ BİLENLERİ

KÖRLER VE FİL

Yaptığımız şeylere görsel şiir adını verdiğimizden beri –ki bu ad en azından birçok kültürde ve dilde üzerinde uzlaşılabilmiş yegâne ve güncel özelliği bu sanatın- şiir kamusu tarafından birbirlerinden büyük bir marifetle ayrılmış, Türkçe içinde nedense iki düşman kavrama dönüştürülmüş “resim” (biçim) ve “şiir”in (öz) böyle bir çırpıda bir arada kullanılmasının pek kolay olmadığını gördük.

ASABIM BOZUK SUZAN

Sokağa çıktığınızda vitrinlere değil, vitrinlere bakan insanlara bakın. Kızıl ya da dipleri siyah, uçları röfle ile açılmış sarı saçlar, puantiyeli ayakkabılar, kocaman çantalar, aynı blue-jean modeli, askılı ve baskılı tişörtler, vakko desenli eşarplar ve suratlarda aynı aptal ifade. Ümraniye ya da nişantaşı manzara değişmiyor. Farklı olma çabası içindeki aynılıklar. Bireyselliğini yaşayan, kendi duygu ve düşüncesine, beğenisine güvenen, inanan yok. Her gün gittikçe büyüyen boşluk duygusu, antidepresanlar, uyuşturucular, sanal uyarılma ve ait olmama.

GÖRSEL ŞİİRİ NEDEN OKUYAMIYORUZ?

Dünyayla, nesnelerle ilk karşılaşmamızda, ilk bakışta çağrışımsal bir mekanizma söz konusudur. İlk temasta yaşadığımız duygusal, zihinsel tepkiler ile geçmiş deneyimler arasında benzerlik ve geçmişte yaşanan ile şu an arasında bir bitişiklik oluşturma çabası içinde oluruz.

Den-siz-ey Edebiyat

Birikim Dergisi'nin Temmuz 2007 sayısı'nda Elif Türker'in “Deneysel Edebiyat Yanılımı” başlıklı yazısı yayınlandı. Yazının can sıkıcı yanı, bir tür müdür, yöntem midir ya da deneyselin yeri kurgu mudur biçim midir gibi sorularla “deneysel”i anlamaya çalışırken aslında hiç edebiyata dokunmadan cevaplar aramaya çalışması. Ve böyle olunca da zaten cevabı ile soru arasında da fazla mesafe kalmıyor. Her ne kadar yazı bir ara deneysel'i “avangard ve modernizm” ilişkisi çerçevesinde sorgulamaya yeltense de bu seyahat bir kaç alıntıdan sonra son buluyor.

Cumhuriyetin elinde şair memur

Bu satırları yazan ben, yokluğu da yoksulluğu da tanıdım, işçiyi de köylüyü de tanıdım (anne tarafım köylü, babam Mensucat Sendikası Başkanı’dır); harman sürdüm, sığır ve davar güttüm; gazoz sattım, buğday eledim; kahve garsonluğu, kebapçı çıraklığı yaptım; dokuma fabrikasında işçilik, Maliye’de memurluk, kütüphanecilik yaptım; Sandıklı, Çine, Aydın ve Muğla’da öğretmenlik yaptım. TİP’te bir Yunus Çakır olarak çalıştım. Sonra Paris’te eğitim ve öğrenimimi tamamladım. Bir dedem imam idi, öteki dedem ise hancı. Yeter mi?