Dalganın tepesinde..

Birincil sekmeler

Milliyet Kitap'ta Necmiye Alpay "" (Ekim 2008) başlığı altında, son 5 yılda şiir konusunda, Alpay'ın deyimi ile "sözsüz şiir" konusunda yapılanları değerlendiren kısa bir yazı yazmış. Şöyle denmiş:

"Yüzyıllardır arada bir birileri çıkıp, sözün farklı biçimlerini ya da sözden farklı bir şeyleri içeren, giderek de hiç söz içermeyen birtakım çalışmaları bize şiir olarak sunuyor. Bu farklı şiire 'farklı' bir bakış.."

Necmiye Alpay'ın işaretlediği nokta, aslında "sözsüz şiire meyledenler" gibi görünüyor. Oysa, iki alan arasında -ki böyle bir ayrım teknik olarak mümkün- kesin olarak "şudur" diyip de seçim yapan pek yok, saydığı isimler arasında. Türkiye'de deneysel edebiyatın bir okulu ya da bir ekolü olamadığı için, sayılan isimlerin hiç biri kendisine ciddi anlamda kaynak ve kök bulamıyor. Baktığımız yer ya Batımız oluyor, ya da Doğumuz. Kendi adıma biçimselliğin böyle vahşice denenmesini bir minvale oturtmayı sağlayan tek deneyim görsel şiir oluyor, olmakta.

Elbette Alpay'ın o kısa yazı içinde 4-5 yıl önce başlayan bu merakları tam anlamı ile okura yansıtması zor; örneğin Heves'in bu iş içindeki teorik yeri nedir (Erhan Altan dışında), örneğin Enis Akın'ın "İkinci Yeni ile hesaplaşmak" adı altında önümüze sürdüğü fikri, bu 3-4 yılda derinden derinden 2000'li yıllarda denediği Beyaz Manto sonrasında yeniden alevlendiren nedir, ya da hiç bir zaman tartışmanın parçası olmayı tercih etmemesine rağmen, eleştiri pratiğinin içine bu öğeleri serpmesi nasıl olmaktadır, örneğin İsmet Özel'de bile "deneysellik" aramaya götüren bu eşitleme çabası nereden çıkmaktadır? Örneğin bu anlamda deneysellik neden İkinci Yeni'de çok cılız kalmıştır, neden sadece İlhan Berk, resme, desene meyletmiştir de, diğerleri bundan fersah fersah uzak durmuştur? Neden 40 kuşağı ya da 80 Kuşağı Ahmet Hamdi Tanpınar ya da Ahmet Haşim ya da Yahya Kemal kadar bile resim sanatı ile içli dışlı değildir?

Hep örnek gösterilen Nazım Hikmet ve Ercümend Behzad Lav'ın izinden giden olabilmiş midir? Yoksa 835 Satır ile başlayan şey bir Avangardizm değil, günün şartlarına göre vasati derecede "modern" sayılabilecek bir deney merakı mıdır? Çoğu kişi Nazım Hikmet'in 835 Satır'ını Rus Biçimciliği'nin, Zaum deneyiminin uzağında görmek eğilimindedir. Aslında bizde deneyci bir okul/ekol varsa, bu "içselleştirmemenin" bir okuludur. Zaten bunu, hiç bir teorik metnimizin, şairlerimizin yazdığı hiç bir düzyazı metnin Batı'da ya da Doğu'da muteber olmamasından anlayabiliriz sanıyorum.

Kendimize yontmak gibi olacak ama; Görsel şiir açısından bakıldığında, ortadaki çaba, Türkiye'de deneysel şiir denebilecek alanın, en samimi ve derinlikli (ve iddialı) tarafını oluşturmaktadır. Ve bu, sürecektir de.

Sadece bazen güncel dalgasının en tepesine doğru çıkan şeyler, genelde çok daha hafif kalabiliyor, altta, dipte yatanlara göre.