Siyahi Görsel Şiir Dosyasından

Birincil sekmeler

Erhan Altan [kitapara:Siegfried J. Schmidt]’in tanımıyla “görsel şiir, anlamın optik-semantik temsil alanında, henüz-dil ile neredeyse-hâlâ-dil eşikleri arasında oluştuğu şiirdir.”

Bu tanım bana görsel şiiri, komşusu durumundaki diğer alanlara olan sınırlarıyla göstermesi nedeniyle oldukça yararlı görünüyor. Bu tanımın içerdiği sınırları netleştirmek gerekirse: görsel şiirlerde metinselliğin alanı kullanılan sözcük-nesnelerinin bilgi taşıyabilme niteliklerinin daha “henüz” başladığı yerle, yani imlerin imla alanına daha yeni girdikleri yer ile alışkın olduğumuz bir dil olmaktan çıktığı ya da çıkmak üzere olduğu, yani hâlâ-dil olan yer arasındaki bölgedir. Eşikleri böyle tanımladıktan sonra “henüz-dil” sınırın öte yanının görsel sanatların alanı, “neredeyse-hâlâ” sınırının öte yanının ise çeşitli metin türlerinin alanı olduğunu söylemek kolaylaşıyor.

Temsil sözcüğü ise görsel şiir ile somut şiiri veya “somut” olan ve olmayan görsel şiirleri birbirlerinden ayıran çizgiyi tanımlar. Görsel, işitsel veya kalıpsal olabilen somut şiir, dilsel malzemeyi kullanır ancak bunu dilin içinde kalarak, dikkati dilin kendisine veya düşünme süreçlerine yönlendirerek yapar. Somut şiir temsil etmez, göndergeden (referans) uzaklaşır. Dolayısıyla gönderge, görsel ve somut şiiri birbirinden ayıran ölçütü oluşturur.

Optik, adı üstünde görselin temel öğesidir, tanımda bu sözcük çıkarılıp yerine örneğin akustik sözcüğü konulduğunda işitsel şiire ulaşılır. Semantik sözcüğü ise bu tanımın en su götürür yeri gibi duruyor. Asemantik veya anti-semantik şiirler olduğu gibi, semantik olmayan bir görsel şiir de düşünülebilir. Ancak doğası gereği oldukça indirgemeci bir yapı içeren görsel şiirin, eserlerini ayakta tutabilmek ve sterilliğe düşmemek için bu gerilime, grafik-semantik gerilimine gereksinimi olduğu da kabul edilebilir.

Tabii ki böylesi sınırları bir kalemde çekip rahatlamak o kadar kolay değil, çünkü bu sınırlar oldukça geçişken ve çoğu eserde teker teker belirlenmeleri gerekiyor. Dil sınırı aşılmış ve yüzey üzerindeki imlerin alfabetik niteliklerinden grafiksel niteliklerine, yani resimsel alana geçilmiş olunabilir (“Sessizler için av yasağı kalkmıştır”, Derya Vural, ). Veya görsellik, dizeli bir şiirin içine kısmi olarak yerleşmiş halde bulunabilir (“ışığı kapat”, [kitapara:hata devam ediyor], Ömer Şişman, Sardes Yayınları, 2005). Görsel bir şiirde dikkat, belli bir yoğunlaşma süresinin sonunda temsilden uzaklaşıp imler alanında bir arayışa yönelebilir, bu ise şiirin kısmen somutlaşması olur (“kişisel duygusal hayatım”, Suzan Sarı, “Kapitalizm II”, Serkan Işın, heves, sayı XI). Yine optik nitelikler akustik niteliklerle iç içe durabilir (“satlık ev”, hata devam ediyor, Ömer Şişman, Sardes Yayınları, 2005).

Ve nihayetinde deneysel şiire gelinirse: Edebiyatın da bilim gibi dünya ve kendi hakkında düşünerek bir takım “tanı”lara varabileceği düşüncesinden kaynaklanan “deneysel” adı, içinde yaşanılan bilim çağına verilen bir tepkiydi. Ancak başlangıçtaki bu keskin tanım genişleyerek yerleşik biçimlerden (ama içeriklerden de) temelli bir kopuş içeren, içeriğin yanında biçimin, kısaca tüm öğelerinin kullanıldığı edebiyatı, şiirleri kapsayacak hale geldi ve giderek tümüne verilen ortak ad oldu. Bu gruba görsel şiir gibi, işitsel, somut şiir ve başkaları dâhildir.