İki şiiri birbirine benzeyen herkes ziyandadır

Birincil sekmeler

"Şiir olanın, insanın varlık durumunu devre dışı bırakıldığı durumda veya insanın içinde bulunduğu bu varlık durumunu hissetme yeteneğinin kaybolması sonucunda üslupta, şivede, tonda, latif olanda aranması veya şiirin şive, üslup ve latif ile kurulmasının sonucudur. Şiir, bir problemle yüzyüze gelmenin sonucunda içsel alanda biriken tinselliğin açığa çıkması, meydana gelmesi, ufka açmasıdır." diye fiyakalı bir biçimde yazmış , Hürriyet Gösteri'de.(*)

"Poetik gericilik" diye birşey uydurmuş Kayıran. Ama ne yazık ki örneğin diyalektik bir konuşma adına "ilericilik" nedir ya da "poetik ilericilik" nedir diye bir kez bile anlatmamış. Öyle ya bu kavram çiftlerini daha önceden biliyoruz biz, ilerici/gerici, eski/yeni, güzel/çirkin, batılı/doğulu vs. Biri eksik kaldığında, insanın gözleri hemen diğerini arıyor.

Orhan Veli'yi bir kalkan gibi de önüne tutmuş. Arada orjinal/taklit çiftlerini kullanmış ve çok acayip ifadeleri sıralamış. Örneğin "Şairanelik, hissetmenin kendisi değil, hissetmeyi taklit etmek demektir" gibi. Eh, dışında pek şair yok 20. Yüzyıl'da o zaman?

Daha sonra da İsmet Özel, Haydar Ergülen ve Roni Margulies'e çatmış. Kayıran'a göre "yaşamak için çalışmaya ihtiyacı olmayan şairler" şairaneliği dile getiren şairler ve bu "açık seçik olan bir durum".

Şunu diyor özetle Kayıran. "Samimiyet mi iyidir, yoksa inandırıcılık mı?"

Herhalde etrafımızda dönüp dolaşan "samimiyet endüstrisini" izledikçe, herkesin bir hikayesi, içimizi acıtıveren ve oracıkta "yayılan" bir "içsel" şeysi olduğunu gördükçe bu bir tür bir samimiyetten medet ummamayı öğreniyoruzdur. Ya da içtenlik? O yapış yapış içtenlik? Riyakarlıkla sarmaş dolaş gezen o sırıtan ayyaş? "Lütfen Mehmet Ali Bey, bir şans daha?" diyordu geçen yıllarda. Mağdur olmayıversin, efendim artık şairler! Bu nasıl? En azından Mehmet Ali tarafından milyonlar karşısında pantolonu çekilivermeyebilirdi?

İnsanlar gerçeklik isterler önce, gerçek değil. Yaşadığı dünyanın ve gündeliğin içinde öncelikli şart kaymayan zemindir. Alışveriş merkezlerinin zeminleri kaymaz, kim ipler Ahmet Haşim'in ya da Yahya Kemal'in kayıklarını? Çok daha eğlencelidir 160km ile giderken öpüşmesi ya da kafanın patlaması, açılması için iki üç milyar fazladan ödediğin "hava yastığı"nın açılmaması sonucunda.

Herkes mağdurdur ve herkes içsel bir "episteme" bilinci ile gerçekliğin kucağında yaşamaktadır. Ne ortada "demokrasi" oyunu vardır, Garip'te olduğu gibi, ne de herkes "yaşama sevinci" ile 1984'ün satırlarını arşınladığını bilmeden yaşamaktadır. Şöyle denebilir, hiç kimsenin gerçekliği talep etmediği bir zamanda, şairden böyle bir arz beklemek gereksizdir. Kimin'çün gerçeklik o zaman? Kimin'çün şiir? Bu kalabalıklar için mi? Ve hangi içtenlik? Hangi tinsellik? Hangi şair katlanabilir yahu buna?

Yaşı geçmişlerden ne zaman yenilik ve ilericilik beklemeyeceğiz? Ve bir adım ileri giderek şiirin, söz ya da eda ile ilişkili olmadığını ve hatta "duygularla" ilişkisi olmadığını ifade edebileceğiz? Hangi iç yahu?

Şiirde konvansiyonlardan medet uman herkes gericidir. İki şiiri birbirine benzeyen herkes ziyandadır. Kayıran, soru sormak istiyor, belki birşeylerden rahatsız, ama aynı suda iki kere yıkanılmaz ve söz/duygu/iç filan içinde kaldıkça da o bataktan çıkılmaz, çıkılmayacaktır. Suya atlayacaksın kayık sallanıyorsa. Karşı kıyıda biz varız, yazı var, alfabe var, resim var, gösterge var, işaret var ve hiç bir kural yok!

(*) Yücel Kayıran, Nisan 2007, Sayı 289

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 2

‘yukarı’ dedin

Şiir, bir problemle yüzyüze gelmenin sonucunda içsel alanda biriken tinselliğin açığa çıkması, meydana gelmesi, ufka açmasıdır."

Bu tarz söylemler her zaman bana çok komik gelmiştir. Hani şu yazmasam ölecektim, delirecektim, mahfolacaktım tarzı şeysin daha fiyakalı hali olmuş bu. Şöyle de söylenebilir.

şiir bir problemle yüzyüze gelmenin sonucunda içsel alanda biriken cinselliğin açığa çıkması, meydana gelmesi, ufka açmasıdır. Ne diyebilirim ki tek bir harf herşeyi değiştirebiliyor.