Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


kavramlar:frankfurt_okulu

Frankfurt Okulu

Frankfurt Okulu (Alm.Frankfurter Schule; İng.The Frankfurt School) ya da Kuram adıyla bilinen gelenek, kurumsal olarak 3 Şubat 1923'te Frankfurt Üniversitesi'ne bağlı olarak Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü adıyla kuruldu. Aslında bu enstitü 1920'lerin başında radikal sol çevrelerin Almanya'daki akademik kurumlaşma çabalarının sonucuydu. Enstitünün kurucusu olarak kabul edilen kişi solcu bir doktora öğrencisi olan Felix Weil, ilk müdürü ise Carl Grünberg'di.

Grünberg, bir Alman Üniversitesinde kürsü sahibi olan ilk Marksisttir. Hemen hemen hepsi Yahudi olan bu düşünürler arasında çekirdek kadroyu oluşturanlar Max Horkheimer, Pollock, Löwenthal, Adorno ve Marcuse'tür. 1929 yılında Grünberg'in sağlık nedenleriyle emekli olmasının ardından okulun müdürlüğüne Max Horkheimer gelir.

Frankfurt Okulu'na Genel Bakış

group-photo.jpgMax Horkheimer'in gelişiyle bazı temel değişiklikler olur. Okulun temel ilgisi ekonomik ve somut olandan felsefi ve kültürel olana doğru evrilir. Nazilerin iktidara gelmesiyle okul üyeleri birer birer Almanya'yı terk etmek durumunda kalırlar. 1933 yılında iktidara gelen Hitler, “devlete karşı eğilimler taşıdığı” gerekçesiyle okulu kapatır. Böylece Max Horkheimer, Hitler'in üniversiteden attığı ilk profesör olma unvanını da almış olur. 1934'ten itibaren okul üyeleri ABD'ye yerleşme imkanlarına bakarlar. 1935 yılında Kolombiya Üniversitesi'nden alınan davetle Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü, New York'ta yeniden kurulur. 1950'ye kadar da ABD'de devam eder. Aynı yıl Max Horkheimer ve Theodor W. Adorno'nun Alman hükümetinin davetiyle ülkelerine geri dönmesi okulun da tekrar Almanya'da kuruluşu demek olur. Max Horkheimer bu dönemde Frankfurt Üniversitesi'ne rektör olurken, Marcuse ve Löwenthal ABD'de kalırlar ve bir daha da geri dönmezler.

Tom Bottomore, Frankfurt Okulu için dört farklı dönemden söz eder.

  • 1923-1933 Arası Gründberg'in müdürlük yaptığı dönem
  • 1933-1950 Arası sürgün dönemi. Horkheimer'ın müdürlük yaptığı dönem
  • 1950-1960 Arası Enstitünün yeniden Almanya'ya dönüşü, “Yeni Sol”un ortaya çıkışı ve Marcuse gibi üyelerin ABD'de enstitünün etkisni yaygınlaştırmalarıyla en etkin dönem
  • 1970'lerden itibaren enstitünün etkisinin azalışı ve Adorno'nun 1969, Max Horkheimer'ın 1973 ve Herbert Marcuse'un da 1979'da ölümeleriyle bu azalmanın hız kazanması.

Okulun en tipik tavrı disiplinlerarası bir yaklaşım sergilenmesidir. Hem Theodor W. Adorno hem Marcuse hem de Horkheimer bu çizgide farklı alanlarda üretim yapmışlardır. kuramdan kasıt bir anlamda da yararlanılabilecek tüm disiplinlerden yararlanılarak genel bir toplumsal felsefe, teori oluşturulma çabasıdır.

Bir diğer önemli tavır, dile karşı olan tavırlarıdır. Genellikle anlaşılmazlıkla yargılanan bu nokta için Herbert Marcuse, Theodor W. Adorno'nun dili üzerinden kendisine sorulan bir soruya yanıt verirken şöyle söyler:

Bunun nedeni, olağan dilin, olağan düzyazının hatta incelmiş olanının bile yerleşik toplum yapısı tarafından denetlenmesini ifade etme durumunda bırakılacak derecede istila edilmiş olması; bu sürece karşı çıkabilmek için de kullandığınız dilde bu uymacılıktan kopabilmiş olduğunuzu kanıtlamak, bu konuda okuyucunun dikkatini çekmek zorundasınızdır. Bu ise sentaksta, grmaerde, kelimelerinizi hatta tümcelerinizdeki işaretlerini kullanmanızda da alışılmıştan bir kopma çabası ister.(..) Zaten topluma meydan okumak onun diline de meydan okumayı içerir.

Toplum

Frankfurt Okulu'nun Topluma bakışı farklı boyutları içerir:

Diyalektik: Bu boyutlardan birisi Diyalektik'tir. Okulun epistemolojisinin en önemli özelliği idelaizm-materyalizm ikileminde konumlanışıdır. Özellikle Horkheimer ve Theodor W. Adorno için bu temel ikilem aşılması gereken bir ayrımdır. İkisi de bu ikilemin aşılmasında Hegel'den ve Marx'tan yararlanırlar. Yine iki düşünür de özne ve nesneyi mutlak olarak ayıran kaba materyalizme ve bu ikisinin özdeşiliğine dayanan metafiziğe karşıdırlar. Ancak ne metafiziği ne de materyalizmi reddederler. Diyalektikte onlara göre her ikisine de yer vardır.

Eleştiri: Diyalektik, verili olanla ütopya arasındaki ilişkiyi eleştiri ile sağlar. Eleştiri, Frankfurt Okulu'nun adını belirleyecek kadar önemli bir kavramdır. Eleştirel Teori sözünü ilk kez Horkheimer kullanmıştır. Ancak sözü edilen eleştirel kuram içkin ve aşkın eleştiriyi diyalektik eleştiriye ulaşmak için kullanır.

Akıl: Okulun geleneği aynı zamanda bir akıl eleştirisi olarak da okunabilir. Modern toplumun eleştirisinde en fazla kullandıkları alan Aydınlanma'dan bu yana aklın gelişimidir. Bu noktada “verstand” (akıl ya da anlama yetisi) ve “Venunft” (akıl ya da evrensel akıl) ayrımına gidilir. Bu ayrım Kant'tan beri Alman felsefesinde yer eden önemli bir ayrımdır.

Kapitalizm: Aralarında bazı farklılıklar olmakla birlikte genel olarak çağdaş toplumun kapitalist üretim biçiminin egemen olduğu bir toplum olduğu, ürünlerin meta olma niteliğinin sadece değişimleriyle değil soyut düzeydeki değişimleriyle de belirlendiği, kapitalizmin uyumlu bir toplumsal bütün olmadığı gibi ve başka bazı noktalarda da ortaklaşırlar. Ve genel çerçevesi aynı olmak üzere mevcut kapitalizmin Marx'ın bahsettiği kapitalizmden farklı olduğunu ileri sürerler.

Psikanaliz: Okulun başka bir boyutu da Psikanalizdir. Birey ve toplum arasındaki ilişkinin çözümlenmesinde Marksizm ve Freudçu psikanalizin birlikte kullanılabileceği düşünülmüştür.Psikanalizle ilgilenmek hemen hemen tüm üyeler için genel bir eğilim niteliğinde olsa da en etkin üye Fromm olmuştur.

Sanat

Theodor W. Adorno'ya göre toplumun bölünmüşlüğü, Marksist anlamda burjuva öznesinin kendi üretimine ters düşmesinden kaynaklanır. Bu da bir uzlaşmazlığı (çelişkiyi) ifade eder. Bu uzlaşmazlık sürdükçe toplumdaki yanlışlık ve bölünmüşlük de sürüp gidecektir. Böyle oldukça da toplumsal bir bütünleşmeden söz edilemeyecektir. İnsan bunu yapmaya gereksinim duyar ama bunu nasıl yapacağını neyi örnek alacağını kestiremez. Adorno'ya göre bunun bir örneği, bulunduğu bir yer vardır. O da sanat alanıdır. Bu yanlışlıklar ve bölünmüşlükler arasında sanat bir sığınma yeri gibidir, bütünselliğin ve hakikatin ülkesidir. Bu bakış bir yanıyla da mimesis (yansıma) kuramının da karşısında durur. Sanat artık toplumsal gerçeği anlatmayacak, onu yansıtmaya çalışmayacak, tersine toplum gerçeği için örnek oluşturacak, ona yol gösterecektir.

Okulun sanatı ele alış biçimlerinde en temel nokta sanat-gerçeklik ilişkisidir. Sanatın özerkliği ve toplumsallığı vazgeçilmez iki özelliktir. Sanatın toplumsallığı özerkliğine, özerkliği de toplumsallığına bağlıdır.Bu nedenle Frankfurt Okulu bu iki yanı birden aynı oranda önemsemeyen eğilimlere her zaman karşı olmuşlardır. Biçim-içerik konularında da diyalektiğin bu ikili arasında olması gereken ilişkiyi kurabileceğine inanılır. Yine de Theodor W. Adorno, Benjamin, Herbert Marcuse, Lukacs ve Brecht arasında kimi zaman ittifaklar kimi zaman karşı cepheler oluşur.

Kültür Endüstrisi

Frankfurt Okulu'nun modern toplum eleştirisinde sık sık yinelediği kavramlardan birisidir. Popüler kültür ve kitle kültürü de benzer bir gruba dahil edilir.

Adorno ve Horkheimer'ın birlikte yazdıkları Aydınlanmanın Diyalektiği adlı kitapta kültür endüstirisinin bir kültür kuramı değil endüstri kuramı olduğundan söz edilir. Bu kavramla kültür, tümel tarafından özerkliği işgal edilmiş bir şekilde yeniden tanımlanır. Böylece bir kültür eleştirisi olmaktan çok bir ideoloji eleştirisi gibi de algılanabilir. Kültür endüstrisi sürecini harekete geçiren dinamik piyasadır. Simgesel biçimler, artık bütün içinde pazara yönelik üretilir. Dolayısıyla kültüre damgasını vuran temel güdü en geniş satışı yakalamak, en çabuk ve çok kâra ulaşmak haline gelir. Kültür endüstrisi gerçek bir kültür değil, kendiliğindenliği olmayan, şeyleşmiş bir sözde kültür üretmektedir.

Frankfurt Okulu'nun En Önemli Üyeleri

Kaynaklar

Dış Bağlantılar

Kaynaklar

Neden Önemli: Sanat bölümünde kısaca da değinildiği gibi Frankfurt Okulu, sanatın özerkliğine ve toplumsallığına eşit ölçüde vurgu yapmayan/değer vermeyen eğilimlere mesafeli bakmıştır. Sanatın özerkliğini göz ardı eden ortodoks marksist estetikle hesaplaştıkları gibi modernizm içinde yer alan avant-garde eğilimleri de toplumsallığı göz ardı ettikleri için eleştirmiştir.

Dadaist eylem ve doğaçlama edebiyat gibi, Modernizmin geçerli saydığı bazı estetik kategorileri reddeden eğilimler de bu duruma dahildir. Avant-garde yapıtlar aynı zamanda “yapıt” kimliğini de reddederler. Frankfurt Okulu içinse her yapıt toplumsal bir antitezdir. Bu avant-garde eğilimler için sanatsal seçimlerin akılcı yolla yapılması önemli değildir. Anlık ifade öne çıkar. Başka bağlantı ya da anti-bağlantıların kurulabilirliğinin yanında sadece bu karşıt duruş bile görsel şiiri tarihsel olarak ilgilendirir, ilgilendirmelidir.

kavramlar/frankfurt_okulu.txt · Son değiştirilme: 2021/07/28 12:23 (Dışarıdan düzenle)