Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


kim_kimdir:otto-dix

Bu, dökümanın eski bir sürümüdür!


OTTO DIX

2 Aralık 1891’de Almanya’nın Gera-Untermhaus kasabasında doğan (ö.1969) Otto Dix bir döküm işçisinin en büyük çocuğuydu. Dix bir işçi ailesinde yetişmişti ama, büyüdüğü ortam tipik bir işçi sınıfı ortamı değildi. Annesi müzikten ve edebiyattan hoşlanıyor, şiir yazıyordu. Yeğeni ressamdı. Dix sanatla erken yaşlarda tanışmıştı. Dix’e göre sanat onun doğasında vardı:

“ben her zaman resim yapabildim, gerçekte öğrenime hiç gereksinim duymadım, ama elbette öğretmenim Schunke beni sanatsal özgürlüğe giden yola sokarak çok yardımcı oldu.”

Schunke, dix için Dresden Sanat ve El Sanatları Okulu’nda bir burs sağladı; Dix öğretmenlerden öğrenebileceği her şeyi orada öğrendi. Ayrıca sık sık Dresden Sanat Galesi’ine gidiyordu. Orada öncü Alman ve Fransız ressamlarını tanıdı. Yağlıboya ve guvaş tekniğiyle yaptığı ilk resimleri o tarihlere rastlar; pek çok da desen çalıştı.

Dix ilk yapıtlarından başlayarak konularının seçiminde çağdaş eğilimlerden bağımsız bir yol izledi. Manzara resimlerini, öz çözümleme için yeğlediği ve meslek yaşamı boyunca süren kendi portreleri izledi. Ardından Dix’in sanatının odağında yer alan Eros ve ölüm konusu geldi. Bu, Dix’in insan yaşamının çok çeşitli yanlarını işlemesini, resmetmesini sağlayan bir konuydu; Dix’in 1920’lerde ve daha sonra yaptığı resimlerin ana konularının çıkış noktası sonraki tarihsel ve biyografik etkilerle belirgin biçimini alacaktı. Eros ve ölüm arasındaki kararsız gerilim Dix’i büyülemişti. Görsel bir oburlukla bakışlarını insan varlığının her yönüne dikti.

Dix’in yaşama bakışıyla Nietzsche’nin felsefesi arasında kesin bir bağ vardır. Nietzsche gibi Dix de dünyayı güçler canavarı (monster of force) olarak görüyordu: İyinin ve kötünün ötesinde, doğumla ölüm arasında sonsuz devirli hareketlerle yaşamı yaratan ve yıkan bir güç. Ama bu kaderci bir kabullenişi değil, tersini gösteriyordu: Birey için ölümün ve yıkımın karşısında bile yaşama “evet” diyebilmek için bir fırsattı.

Dix’in ilk resimlerinden Çiçek ve Çürüme (1911) bir kafatasını ve vazo içinde çiçekleri gösteriyor. Ölüdoğa resimlerinin bu iki geleneksel motifi yaşamla ölüm arasındaki zıtlığın klasik simgelerinden. Resim Dix’in ana konusunun çıkışını gösteren bir belge gibi: Eros ve ölüm arasındaki kopmaz bağ.

Eros, şehvet ve yaşam deneyimiyle birlikte yaşam değiştirdi. Cinsel sapıklık, fahişelik, fiziksel bozulma Dix’in yapıtlarına hakim olmaya başladı. 1914 yılında pek çok çağdaşı gibi Dix de gönüllü olarak savaşa katıldı. Dix’in savaş önce resimlerinde de kavgayı, acıyı, ölümü işlediği görülür, ama 1914-1915 yıllarının desenlerinde ve resimlerinde bu konu çok daha yoğunlaşmış bir biçimde karşımıza çıkar.

Dix savaşın yaptığı yıkımı betimlerken tekil durumlar üzerinde yoğunlaşmak yerine olayları bütün olarak yakalamak ve resmetmekle ilgilendi. O dönemden kalan pek çok resim Dix’in bir savaş kurbanı olarak dünyanın kendi imajıyla nasıl büyülendiğine tanıklık eder. Parçalanmış yüzeyiyle, bombalar, mermi kovanlarıyla iç organları görünen dünya… Yıkı Çiftlik, Top Ateşiyle Yerle Bir Edilen Köy, Çiçekli Siper gibi desenleri, Alev ve Akşam Güneşi gibi guvaşlarının ortak özelliği, kimi yerde kalınlaşarak kübist bir görünüm veren köşeli, kesik çizgiler kullanılmış olması, genel bir parçalanmışlık duygusu uyandırıyor. Konturlar, kesin çizgilerle belirtilmek yerine taramalarla yumuşatılmıştır; böylece yapıtın plastik değeri azalıyor ama uzamsal olarak yayılan bir etki yaratılıyor. Savaşın vahşeti, patlayan mermilerin, bombaların aniden uyandırdığı dehşet, gece saldırıları, pusular doğrudan teknikle canlandırılıyor: Desenlerin kırık, keskin çizgileri sanki bir patlamanın sonucu. Savaşan insan figürleri onları doğanın, kendilerini çevreleyen yıkımının bir parçası olarak gösteren geometrik çizgilerle kuşatılıyor. Askerlerin hemen hemen sürekli olarak karanlıkta kaldıkları siperler, yeraltı sığınakları Dix’in çizimlerinde tebeşir, mürekkep, karakalem yüzeylerle yakalanmış; yeraltı kasvetinin karanlık ve aydınlık nüanslarını vermek için dikkatle kullanılmış malzemelerdir. Yıkılmış yapılar, moloz, atılan mermilerin gökyüzündeki ışıkları, patlayan bombalar, askerlerin yeraltındaki varlıkları- savaş her yanıyla genel bir kaos, parçalanma imajı yaratıyor. Dix’in tekniği bu deneyimden kaynaklanıyor. Desenlerindeki, guvaşlarındaki kırık çizgiler ve soyutlama eğilimi Dix’I her yanıyla saran ve fiziksel ve organik bütünlüğün parçalanışını yansıtıyor. Dix’e göre savaş her birinin yalnızca soyut, atomlarına ayrılmış bir biçimde yakalanabileceği sonu gelmez bir dizi yıkıcı eylem.

Dix desenlerden Savaş başlığı altında gravürlere geçti. Ona bu gravürlerdeki amacının ne olduğu sorulduğu zaman (Siperde Savaş, 1920-1923; ünlü Savaş üçlemesi gibi) “Savaşı dizgemden çıkartmak istedim” diye yanıtladı.

Gravürler savaştan, inanılmaz yoğunlukla işlenmiş tekil sahneleri canlandırıyor; ayrıntının ele alınışındaki kesinlik savaşın yıkıcı psikolojik etkisinin dokunaklı bir tanığı. Dix burada anılarını döküyor, onları bedeninden çıkartıyor. Acımasız bakışı kimi zaman dayanılır gibi değil; savaş alanının canlandırıldığı titiz gerçekçilik izleyenin katlanabildiğinden öte. Tekil yoğunlujları içinde bu kıyım ve yıkım bir bakıma tarihin dışında; Dix yaşamın evrensel bir gerçeği olan insanoğlunun yıkıcılığı görüşünü sergiliyor. Gravürler acının ve vahşiçe ölümün doğası üzerine gelen bir yorum getiriyor.

Dizideki gravürlerin çoğu yaralı bedenleri, korkunç bir biçimde parçalanmış, çürümeye yüz tutmuş cesetleri gösteriyor. O dönemin öbür resimlerinde de olduğu gibi yüze ve ellere özel bir önem verilmiş; bir zamanlar bireyin kişiliğinin aynası olan, artık kader öyle istediği için bireyliğinin yitimini gösteren eller ve yüz. Ölen Asker’deki insan yüzü ve eli madeni levhanın asitle iyice etkilenmesi yoluyla, yumruk büyüklüğünde karadelikler yapılarak belirsizleştirilmiş. Aynı biçimde Telörgüye Takılmış Ceset’de ve Çamurdaki Ceset’de kafatasının ve kol kemiklerinin değişik çürüme aşamalarını göstermek için çeşitli gravür teknikleri kullanılmış.

Gravürlerin bir başka önemli özelliği Dix’in, geniş bir grafik etki sağlamak için, iğneyi kullanış yöntemi. Ölüm Dansı, 1917 Yılı ustalıklı bir ışık-gölge oyunu çalışması. Askerlerin yukarıdan bir perspektifle görülen örselenmiş bedenleri bütün acıklıklığıyla gece karanlığı içindeki bir pırıltıyla aydınlatılmıştır, gözler önüne serilmiş. Kollar ve bacaklar öyle garip biçimlerde bükülmüşler ki görünüşlerinin uzaklaştırıcı bir etkisi var. bu yabancılaşma duygusu, kör, düşüncesiz yıkma eylemiyle onun somut sonuçları arasındaki boşluğun açıkça görüldüğü Dans’da da yakalanmış; eylemi ve sonucu iki ayrı gerçek olarak algılayan insan aklı aralarındaki bağı kavramakta yetersiz. Dix savaş resimlerini suçlama ya da uyarı olarak yapmadı; istediği tek şey kendi yaşadıklarının yükünden kurtulmaktı. Savaşın yol açtığı korkunç acıları insanların artık unutmaya başladıkları bir dönemde Dix Savaş üçlemesini yapmaya başladı. Yapıtın bitmesinden bir yıl sonra 1933’de Adolf Hitler Almanya’nın şansöylesi olarak atandı. Dresden Akademisi’nde 1927’den beri profesörlük eden Dix işten atıldı, yapıtını sergilemesi yasaklandı. Savaş konusunu işleyen ve bunu anıtsal bir boyutta ele alan üçleme sanki gelecek olayları ve Dix’in kendi yazgısını gösteriyordu. Tablo 1932 yılında yalnızca bir kez sergilendi, hemen ardından Nazilerden gizlenmek için kaldırıldı.

Dix’in ortaçağ mihrap resmi formunu kullanma kararı dikkatle düşünülmüş bir karardı. Amacı dinsel “çarmıha gerilme” düşüncesiyle çağdaş insanın “laik şehitliği” arasında bir benzeşme kurmaktı. Resmin yapısı için Isenheim mihrap resmi örnek alınmış ama içeriği tümüyle Dix’in imgelemi. Cehennemin dünyevi sonsuzluğu duygusunu uyandıran bir dönüşlü olaylar dizisi resmin sabah-öğle-akşam yerleştirmesiyle sunuluyor. Sol bölümde bir dizi asker sabah pusunda savaşa doğru yürüyorlar. Savaşın bütün korkunç sonuçları ahşap orta panelde canlandırılıyor. Gaz maskeli bir asker, birliğinden kalan tek kişi, yıkık bir köprünün altında çökmüş, köprü demirlerine bir ceset saplanmış. Arka plandaki sahnede siperlerin, bomba deliklerinin yarattığı görünümün yerleştirilmesi Isenheim mihrap resminin orta bölümünü akla getiriyor. Sağ bölümde cehennemden kaçan ve yaralı bir yoldaşını kurtamayı başaran Dix’in kendisi yer alıyor. Resmin alt bölümünde ölü gibi uyuyan yorgun askerler imajıyla bir dinginlik yansıtılıyor. 1919’da Dresden’e giden Dix 1922’ye kadar orada kaldı. Bu dönemde Fritz Müller, Pieschen’li denizci (1919), Kibrit Satıcısı I (1920), Şövalyeler için Mihrap (1920), Brüksel’deki Aynalı Salonlardan Anı tablolarını yaptı. Kağıt Oynayanlar, Prager Caddesi, Barikat (hepsi 1920 tarihli) savaşı vahşi bir fars gibi gösteriyor. İnsanın, insana karşı insanlıkdışı (davranışının gerçeğini açıkça sergileyen kötü niyetli oyunlarını oynarkenki hayvanlığına Dix’in verdiği karşılık acı bir alay. Cehennemden yeni kurtulan biri için hiç de şaşırtıcı bir horgörme değil. Dixn’in acı grotesk mizahı Dadaistlerin bütün olumlu değerleri ve idealleri hor görerek reddedişlerine bir kesinlik katıyor. Kağıt Oynayanlar’daki oyuncular, eskiden Dresden’in en şık alışveriş caddelerinden biri olan Prager Caddesi’ndeki sakatlar, insan döküntülerinden artakalan parçalarından bir araya getirilerek yapılmış mekanik kuklalara benziyorlar. Dix Prager Caddesi’ndeki takma kollu, takma bacaklı savaş sakatı figürlerle onların arkasındaki alçı vitrin mankenler arasında çok güzel bir görsel benzerlik kuruyor.

1920’lerin ilk yıllarındaki en önemli resimlerinden biri Sanatçının Ailesi I. Dix’in portrelerinde her zaman olduğu gibi eller ve yüzler ağırlıkla vurgulanıyor. İki yaşlı insan bir açı oluşturacak biçimde yanyana oturuyorlar, üzerlerinde basit iş giysileri var. ağır kolları dizlerinin üzerinde dinleniyor; işçi olarak çalıştıkları büyük ellerinde kendini belli ediyor. Dix bütün yaşamları boyunca günlük ekmekleri için didinen iki insanı gösteriyor. Eros ve ölüm arasındaki ilişki konusunu bir dizi çeşitlemede sürdüren Dix dikkatini çoğunlukla toplumdan dışlanmışlara veriyor; lunaparkların, genelevlerin, sirklerin egzotik dünyasını resmediyor, seks cinayetleri, sadomazoşizm ya da yaşlı insanların cinselliği gibi tabu konuları işliyor. Burjuva anlayışına göre bu konuların çirkin ve yasak karakteri Dix’in kirli çamaşırları ortaya döken mizahını öne çıkarıyor.

Dix’in 1920’de yaptığı Zuelika Dövmeli Harika adlı yağlıboya tablo onun dövmeye duyduğu tablo onun dövmeye duyduğu ilginin bir göstergesi. İşin ustası bir kişiden yaptığı bütün kaba desenleri gösteren bir kitap alıyor. Ama resim kitaptan değil; kadın gerçekten var. Zuleika’nın dövemeleri onu bir sanat yapıtına dönüştürüyor. Kadının bedeni sayısız şekillerle ve simgelerle süslenmiş. Dix büyük bir keyifle desen dağarcığında kullanılmadık motif bırakmadığı popüler dövme sanatını bir yandan taklit eder, bir yandan da onu hicveder. Resimde politik anlam taşıyan imgeler var: Avrupa’nın üstüne yerleştirilmiş, iki yanından çeşitli ülke bayraklarının sallandığı bir imparatorluk kartalı, Demir Haç nişanı, bir asker mezarındaki haç, başında bir Prusya miğferi bulunan bir askerin arkadan görünüşü gibi. Başka dövmeler arasında üstü çıplak bir atlı, bir cambaz, bir kaç akrobat, pupa yelken giden bir gemi ve kucaklaşan bir çift; ayrıca güneş gibi, küçük barok melekler gibi, bir gül, kalbe girmiş bir ok, bir çarkıfelek gibi herkesin hemen tanıyabileceği imler; burç imleri, yılan kelebek gibi hayvan resimleri ve bir de at başı görülüyor. Dix’in kullandığı simgeler kendisinin özel ilişkide bulnduğu simgelerdir. Bunlar kendine özgü bir mitolojinin ikonaları, erken döneminde zaten kullandığı öğelerdir: Tütün İçen Otoportre gibi. Dix’in “gizli” simgeleri –güneş,ay, üzerinde insan yüzü olan gül, boğa başı- sanatçının başından çıkıyormuş gibi görünür ve başının çevresinde toplanır. 1923’e kadar yaptığı kendi portrelerinde gül, ay, güneş, melek kanatları, kurukafa sıkı yinelenen motiflerdir.

Zuleika’nın duruşundan gelen komik bir öğe var resimde. Bir kaide üzerinde, poz veren bir sanatçı gibi, yukarı doğru bedenini bükerek duran Zuleika’nın parmakları her yöne doğru açılmış; onu böylesine inanılmaz bir gösteri haline getiren süslerini iyice sergiliyor. Kaba panayır dekoru içinde duran Zuleika aynı zamanda tensel doyumun, tümüyle fiziksel zevke dayalı bir yaşamın düşünü de üzerinde taşır. Dix mizah ile şehvet arasında yakın bir ilişki görür.

kim_kimdir/otto-dix.1512526609.txt.gz · Son değiştirilme: 2021/07/28 12:22 (Dışarıdan düzenle)